Tüketicilerin yüzde 50'si endişeli ama umutlu

tuketicilerin-yuzde-50si-endiseli-ama-umutlu-01072003

Tüketicilerin yüzde 50'si endişeli ama umutlu

Yüzde 32 aşı bulunana kadar dışarıdan yemek yemeyecek, yüzde 25 ise restoranda yeme-içme konusunda normalleşti.

Covid – 19’un etkisini en çok hisseden sektörlerin başında, yüz binin üzerinde işletmesi ve üç milyona yakın çalışanıyla yeme içme sektörü var. Peki bu süreçte markalar misafirleriyle nasıl iletişim kurdu?

Normalleşme süreci doğru yönetildi mi? Bundan sonraki süreç kayıpları azaltmak için nasıl yönetilmeli?

Yeme içme sektöründeki markalar; ilk kapanma haberlerinin ardından bazı önlemeler alarak bu sürecin hasarını en aza indirmeye çalıştı. Markaların bir kısmı kontağı anında kapatarak giderleri durdurma yolunu seçti. Bir kısmı paket servis operasyonuna odaklanarak gelir elde etmeye çalıştı. Bir kısmı da alternatif satış kanalları yaratmaya çabaladı.

Yeme İçme Sektörü Endişeyi Artırmamalı

Goodjob’ın kurucu ortağı, İçgörü Uzmanı Ve Marka Stratejisti Eren Özata, “Her markanın kendi koşullarında yaptığı olumlu adımlar mutlaka oldu; ama sektörün bir konuda sınıfta kaldığını gördük. Hem ilk kısıtlama dönemi öncesi yürüttükleri iletişim çalışmalarıyla hem de normalleşme sürecine dönerken. Ve halen de sektörde bu yanlış yapılmaya devam ediyor. Yaptığımız araştırmalarda normalleşme sürecinde üç tip tüketici davranışı gözlemledik” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

TÜKETİCİLERİN YÜZDE 50’Sİ ENDİŞELİ AMA UMUTLU

“Restoranların istatistiklerine göre, Aşı bulunana kadar bu insanlar restoranlara gitmeyecek ve dışarıdan da yemek söylemeyecekler. Restoran verilerine göre, bu insanların toplam yeme içme müşterileri içerisindeki payı; yüzde 32 civarında. Yüzde 25 ise aşıyı beklemeden normalleşerek, Covid öncesindeki gibi restoranlara girerek yeme-içme sektörünün müşterisi ve tüketicisi olmayı sürdürüyor. Covid-19 artsa da azalsa da bir kısıtlama olmadığı sürece doğal ihtiyaç olan beslenme ihtiyaçlarını karşılamak üzere toplum bireyleri restoranlara gidecekler. Yeme-içme sektörünün müşterileri arasındaki verilerek bakarsak, toplam kitlenin içerisinde daha çok gençlerden oluşan yüzde 27’lik bir grup var. Bu grup yine şu anda sektörün asıl harcama yapan grubu. Normalleşmeye sürecinde Covid-19 öncesi yeme-içme alışkanlıklarını sürdürmeyenlerin ise oranı ise şehir nüfuslarına oranla toplam nüfusun yüzde 40’ının üzerinde. Bu grubun en belirgin özelliği geçmişe özlem duymaları ve bir an önce özlemlerini giderme arzusuna sahip olmaları. Hangi taraf ağır basarsa ona ikna olacaklar. Ve pozitif tarafa ikna olma eğilimindeler. Bu grup orta yaş grubu ağırlıklı ve harcama sıklığı ve oluşturdukları ciro itibariyle diğer gruplardan daha büyük bir dilimi temsil ediyor. Neredeyse her 2 kişiden 1’i bu gruba dahil oluyor. Tüketicilerin yüzde 50’si endişeli ama umutlu bir tüketici profili çiziyor. Yeme-içme sektörünün müşterilerinin yüzde 20’si ise Covid-19 sonlanana kadar restoranlarla ilişkisini durdurmuş durumda. Bu yüzde 20’yi ise kronik hastalık nedeniyle korumacı davranan ve evde kalma süreleri uzun olan orta yaş ve 65 yaş üstü tüketici grubunu oluşturuyor. “

ÖZLEMİ AÇIĞA ÇIKARACAK İLETİŞİM YOLU SEÇİLMELİ

Sektörün mevcut durumda; yüzde 40 kapasite ile çalıştığına dikkat çeken İçgörü Uzmanı ve Marka Stratejisti Eren Özata , “Sektörün normalleşme sürecinde yüzde 70 dolu kapasiteye kadar genişlemesi mümkün. Aşı bulunana kadarki süreçte günlük toplam cirolarda en maksimum kapasiteye yükseldiğinde restoranlar en düşük yüzde 30’luk bir kayıp öngörüyorlar. Sektördeki markaların iletişimleri üçüncü gruptaki insanların davranışını etkiliyor ve değişmesine sebep oluyor. Bu insanların korkularını körükleyerek sadece alınan tedbirle ilgili iletişimle beslerseniz, toplum restoranlara gidilmemesi gerektiğine ikna olacaklar. Bu da pazarın daha da hızlı daralmasına neden olacak. Yapılması gereken arada kalan insanları özlemleriyle buluşturmak olmalı. Dolayısıyla markaların bu özlemi açığa çıkaracak bir iletişim diline ve aynı özlemi yaşatacak bir operasyona sahip olmaları gerekiyor” dedi.

Bugün birçok yeme içme markasında ortak görülen iletişim davranışının; ağırlıklı olarak aldıkları önlemlere dair iletişim yaparak “endişeyi körüklemek” olduğunu belirten Eren Özata, “Aşıyı bekleyenler ve korkusuzlar için markalar bir şey yapamaz ama “endişeli umutlular” sahaya inmezse sektörün toparlanması aşının kesin olarak bulunup uygulanmasına kalır. Bunu istemiyorsak; negatif çağrışımlara sahip olan alınan önlemlere dair iletişime devam edip endişeyi körüklemek yerine özlemlerin tadını hatırlatmaya odaklanmalıyız” diye konuştu.

Hibya Haber Ajansı